Bilişim Ekosisteminin Ortak Sesinden
Nitelikli insan kaynağı sorunu tüm ekonomiyi etkileyecek bir boyuta ulaşmıştır
Teknoloji ve yazılım alanındaki gelişmeler tarihte olmadığı bir hızla ilerlerken bu gelişmenin de beraberinde getirdiği uygulama alanları ve bu alanlarındaki sürdürülebilirliğin sağlanması için elzem olan nitelikli insan kaynağı problemi, ülkemiz bilişim sanayinin en büyük ve güncel problemlerinden birisi haline geldi. Bu insan kaynağı problemine ek olarak, Türkiye’deki bilişim istihdamının 140 bin olduğu bilinirken, ihtiyacın ise 700 bin olduğu tahmin edilirken halihazırda çalışmakta olan nitelikli kişilerin, şirketlerin bünyesinde görevlerine devam etmesi de sektörümüzde giderek zorlaşmaktadır. Eskiden sadece teknoloji şirketlerinin etkilendiği bu durumdan artık teknolojinin yaşamın her alanına dokunur olmasıyla bütün sektörler etkilenmektedir. Öyle ki tekstil alanındaki firmaların dahi BT ekiplerini bir arada tutabilmekte zorlandığını görüyoruz. Çok da uzak olmayan bir tarihte Avrupa’nın teknolojist insan kaynağı ihtiyacını karşılayan Hindistan’ın yerine, kendisine kültürel olarak daha yakın olan Türk bilişim gücünü talep ediyor olmasının tabii ki bazı sebepleri var. Bunlardan birincisi, nitelikli insan kaynağımızın, nüfusa oranla sayısı az da olsa yurt dışındaki muadilleriyle karşılaştırıldığında gerçekten çok iyi durumda olması. İkincisi de maalesef Türk lirasının değer kaybetmesiyle yurt dışındaki şirketlerin daha erişilebilir ücretlerle Türkiye’deki insan kaynağı için cazibe merkezi haline gelmesi. Diğer yandan, üzücü bir şekilde halen devam etmekte olan Rusya – Ukrayna savaşının da birtakım etkileri olacağı göz ardı edilemez, Ukrayna’dan zorunlu şekilde göç eden nitelikli insan kaynağının Avrupa ülkelerinde barınması, istihdam edilmesi söz konusu olacaktır ancak Avrupa’nın beklenen açığını buradan gelecek insan kaynağı ile karşılaması da zor görünmektedir. Hal böyleyken ülkemizin en değerli potansiyeli olan yazılım ve bilişim sektörü çalışanlarının ekonomik sebepler nedeniyle giderek artan oranda yurt dışındaki alternatiflere yönelmesi yadsınamaz bir defacto halini aldı. Yurt dışına insan kaynağı ihraç ediyor olmamız teoride pozitif gözükse de bu ihracın, arz konusunda sıkıntılar yaşayan sektörümüze negatif etkilerini ciddi şekilde hissetmemiz kaçınılmaz oldu. Dijitalleşme, Sanayi 4.0, Toplum 5.0 gibi atılımlarla heyecanlanıp projeleri ilerletmeye çalışırken birden kendimizi “bugün ekipten ayrılan var mı, gidenleri nasıl durdurabiliriz?” gibi sorularla yüzleşirken bulduk. Bu soruların cevaplarını bulup uygulamaya almak için tabii ki politik, ekonomik ve kurumsal pek çok çözümü de hayata geçirmemiz gerekiyor.
Bu noktada iki aksiyon alanı öne çıkmaktadır. Ar-Ge ve teknoloji geliştirme merkezlerinin destek kriterlerinin sektörün ve küresel trendlerin gerçekleriyle uyumlu hale getirilmesi, potansiyel insan kaynağının sertifikalandırılarak sektörde istihdam edilmesi ülke olarak politika önceliklerimizden olmalı. Türkiye’yi küresel dijital ekosistemde önemli bir noktaya yerleştirecek, en yoğun ticari hacme sahip olduğumuz Avrupa bölgesi için bir yazılım merkezi haline getirecek politikalara ihtiyacımız var. Bu politikaların uygulanabilir olması da genç yazılımcılara sağlıklı ve imkanlara kolay ulaşabildiği bir ekosistem sağlanmasından geçiyor. Ar-Ge faaliyetlerinin kapalı kapılar arkasında fiziksel bir ofiste yapılıyor olmasını düşünmek sanırım pandemi öncesindeki dünyaya da uymuyordu ama artık günümüzdeki trendlere ve sektörün yaklaşımlarına hiç uymuyor. Özellikle pandemiyle birlikte paradigmaların değiştiği dünyada uzaktan çalışma, lokasyondan bağımsız yazılım geliştirme gibi konular iyice içselleştirildi, bizim de sektör olarak bu hususta çok hızlı ve sonuç odaklı aksiyonlar almamız gerekiyor. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi problem artık teknoloji şirketlerinin değil, Türk şirketlerinin tamamının ciddi şekilde hissettiği acı bir havuz problemine dönüştü.
Sonuç olarak alınacak kararların ve uygulanacak politikaların, beyin göçünün önüne geçmek ve gençlerimize daha iyi koşullar oluşturmak için kamu ve özel sektörün birlikte yürüyeceği stratejik bir yolculuğun ilk adımı olmasını temenni ediyoruz. Bilgi ve iletişim Teknolojileri (BİT) dünyasındaki gelişimin istenilen düzeye gelmesi için kamunun bir sektör oyuncusu gibi değil, ekosistemin destekleyicisi olarak kendisini konumlandırması elzemdir. Çünkü ülkemizin küresel rekabette yeni fırsatları değerlendirmesinin yolu engellere karşı ortak bir irade sergilemekten geçiyor.
Burak Aydın
TÜBİSAD Yönetim Kurulu Üyesi